28 Eylül 2008

diePOD



Şair burda bayrağa seslenmiş ve demişki: "müzik dinlerken sağınıza solunuza bakın, tır geçmesin tepenizden"
Konu sıkıcı, fikir şahane, uygulama leziz... İsim hakkı bendedir, araklama değildir (iyki bu açıklamayı yaptım hea, şimdi herkes ne kadar süper olduğumu biliyor)

Azzurri


Dolce&Gabbana'nın İtalyan futbolcuları kullandığı reklamı..
Futbolcular populer adamlar, reklamlar için biçilmiş kaftan ama böylesi?

Herkesin ilk aklına gelen "bizde olur mu böyle bi' şey?" tümcesini "adamlar italyan be abi" diyerek savuşturalım, hiç İbrahim Üzülmez, Ali Eren örneklerine girmeyelim...

soldan sağa: Manuele Blasi, Fabio Cannavaro, Gennaro Gattuso, Andrea Pirlo, Gianluca Zambrottta

27 Eylül 2008

Olivia Wilde


The OC'de gördüğüm ilk günden beri favorilerim arasındadır.
Güzel olduğunu görmemek için kör olmak lazım evet ama asıl kendisini çekici kılan şey ne, pek çözemedim. Şu an böyle olsa da pek çok kişinin ilk tanışması Yvonne Strahovski
'yi çokça andıran sarışın halidir. Sanırım kahve daha iyi olmuş... [bakınırken kendisinin doğal sarışın olduğunu da öğrenmiş bulundum]

spike.com'un anketinde TV'nin en seksi ikinci kadını seçilmiş, şaşırdım. Ben tek kendim beğeniyorum sanıyordum, değilmişim...
Listede kendisini geçen tek şahıs olarak Gossip Girl, Veronica Mars ve Elle Bishop (heroes) olarak heryerde karşımıza çıkan Kristen Bell. O da apayrı bir varlık zaten. Çemçük ağzına rağmen evimin kadını yaparım seni Kristen, bırak o Sylar ibişini....

Olivia'ya dönersek tekrardan...
"Allah sahibine bağışlasın" yalanını söylemek istiyorum kendisine...

26 Eylül 2008

Mr Monty Hall ve Düşündürdükleri


Dün bir arkadaşıma Monty Hall problemini sordum eğlencesine. Yanlış cevap verdi, yanlış cevap verdiği yetmiyormuş gibi beni saflıkla suçlayarak nasıl inandığımı sordu bana. Denklemi genişleterek açıklamaya çalıştım ama kafasında çoktan doğru olan bişeyin yanlış olduğunu kanıtlamış adam pozisyonuna büründüğü için haybeye gitti cümlelerim. O sebeple uzatmayıp "iyi sen haklısın" dedim.
Burda kısa bir ara verip Monty Hall problemini hatırlatayım.
3 kapı var önünüzde. İkisinin arkasında keçi var, birinin arkasında büyük ödül olarak araba var. Siz rasgele bir kapıyı seçiyorsunuz, seçiminizden sonra kalan iki kapıdan arkasında keçi olan birini açıyor Mr. Hall ve böylece önünüzde bu sefer iki kapı kalıyor. Seçtiğiniz kapıda ısrar mı edersininiz, yoksa seçiminizi değiştirir misiniz?


Blogu okumadığına emin olduğumdan rahat rahat sektirebiliyorum kendisine. Güzel, rahatlatıcı bir duygu.
Ulan gavat, zaten matematiğin kıt ne aşık atıyon adam gibi bilmeden. Kanıtlanmış ve insanların ilk seferde yanlış cevap vermesini sağlamasıyla meşhur bi problem bu, neye inat ediyon?

Her neyse aynı arkadaşa bugun kıllığına Gambler's Fallacy isimli zamazingoyu (sayısal lotoda 1-2-3-4-5-6 gelme olasılığı nedir?) sordum "bakalım bunu kavrayabilecek mi?" diye. Onu da yapamadı zaten .

Matematik ne güzel şey ama keşke güzelliğini farkında olunsa...

----

Giderayak favorimi de ekleyeyim: St. Petersburg paradoksu.

Sana 1$ veriyorum. Yazı tura atıyoruz, her yazı gelişinde paranı 3 katlarım, tura gelişinde elindeki herşeyi alırım. Fayda cinsinden baktığın zaman denklem 1.5$ gösteriyor (+2 | -1) yani oyuna girmek karlı. Ama oyunu oynamaya devam edersen herşeyini kaybedeceğin de 1' çok çok yakın bir oran.

O zaman soru şu:
Optimum oyun nedir bu tabloda? En yüksek kazancı getirecek denklem hesaplanabilir mi?

25 Eylül 2008

I'm Chuck Bass

Haysiyetsiz ilgi merkezimiz Chucky'den bahsettikten sonra google ettim "i'm chuck bass" diye mantıklı olarak youtube'a gönderdi beni google.

Google güzel site. Bi ara bakmanızı öneririm. Keza youtube'da öyle. Çok acaip videolar var...



Emma


Harry Potter
serisinin 5 filmini ardarda seyretme eylemime başlamadan evvel Ms. Watson'ı analım istedim.

İlk Harry Potter çıktığında "oo bu kız şahane olur yahu" demiştim -ki tahmini yüzbinlerce insan aynı gözlemi yapmıştır zaten- olmuş hakkatten.
Süper seksi veya "cute as a button" değil belki ama sadeliğin ne kadar hoş olabileceğinin kanıtıdır bence kendisi...

90 doğumlu olduğunu da belirtivereyim -reşit yani sşljgaşglas- [kendime not: pis herif]

küçüklüğü
büyüklüğü

24 Eylül 2008

Chuck Bass


Kendisi hakkında basshole, basstard, motherchucker şeklinde bahsedilmişliği vardır.
Gözüktüğü ilk saniyeden itibaren değişik, özel bi herif olduğunu belli etmişti ama s02 e04'te bambaşka bir boyuta geldi gözümde...
Tarif edeyim desem cilt cilt yazarım. 40 dakikalık 20 bölüm ile 15 yıldır tanıdığım adamlardan daha derin tanıdım bu nursuz herifi...

Giyim tarzına hiç girmesem keşke ama yapamıyorum. Elemanın üstü tek sahnede kafadan 10.000-20.000 ytl arasıdır.. Bölüm boyu en az 7 kıyafetle görüyoruz. Matematiği çok zor değil. Böyle morlar, pembeler, iddialı kırmızılar, lilalar, atkılar, fularlar, mendiller, hırkalar asla ama asla giymeyeceğim üstüne üstlük giyenle dalga geçeceğim kıyafetler bu adamda güzel gözüküyor gözüme.. Birinci sezonun finalinde herkesin değişimi gözümüze gözümüze sokulurken yaptığı tek hareketle (çöp tenekesindeki çiçekler) resmen Chuck Bass Fan Clubının kapılarını araladı adam...

Bi de kendisinden açıklama beklenen alakasız sahnelerde, böyle gözlerini kısıp özgüven sıçar bir halde "i'm chuck bass" diye fısıldamıyor mu valla ağzını gözünü kırasım geliyor.

Seviyorum da ama. Çok değişik duygular hissettirdi bu adam yahu...

24 Saatlik Hava Trafiği



Güneşin hareketiyle alakalı olarak Kuzey Amerika, Uzak Doğu ve Avrupa'nın renkliliğine dikkat ediniz. Afiyet olsun...

Facelift


22 Eylül 2008

Mr President



B. Obama ile alakalı iki resim. İkisinin de Barrack cephesinde sempati uyandıracağı kesin. Ne rengine, ne ismine ne de maddi varlıksızlığına rağmen sevemedim ben bu adamı. McCain en azından ne olacağını belli ediyor, vaadettiğinden başka süpriz gösteremez...

21 Eylül 2008

Denek Hayatım


Bilen biliyordur zaten, Sakin'in güzelce bir şarkısı bu.
Neden bahsettiği hakkında fantaziler üretilmiş olmasına rağmen en ortada olan şey en doğrusu.
Şarkı hızlandırılmış tren faciasından bahsediyor...

Şahane nakaratı, kafiyesiz ama anlamlı sözleri, çok datlu bir melodisi var şarkının...

Hiç beğenmediğim klibini ve son derece tipsiz solistini aşşağıdan görebilirsiniz.

Sakin | Denek Hayatım


"Madem klibi beğenmedin niye koyuyon? Artist misin?" diyen olursa diye açıklama yapayım: "Şarkıyı solo dinlemek yerine klibini izleyince, etksinin azaldığı farkedilsin diye, ayrıca artist babaydır"

[ Ooo saat 6 olmuş be. Gereksiz asabiyet yaptım sanırım.. ]

"Şşş baksana bi. Kusura bakma ya sinirlerim gergin bu aralar, öyle demek istemedim.. Baban da artist gibi adam zaten ehehhe...."

Gossip Girl

Geçen pazar CNBCe'de ilk bölümünü seyrettikten sonra 36 saat içerisinde ilk sezonu izleyiverdim. İkinci sezonun mevcut 3 bölümünü de aradan çıkartıp konuya tamamiyle hakim olabildiğime göre artık karalayabilirim bi' şeyler.

Güzel dizi bu. Rakipleri kabul edilebilecek The OC, Dawson's Creek, One Tree Hill falan komple bok yesin hatta o derece. Neden bu kadar iddialı konuşuyorum? Kendimce formulledim çünkü dizileri, önce bunları anlatmam gerek.

Her dizinin kendini izlettiren artıları vardı.
The OC
'de zenginlik ve güzellik üzerine kuruluydu genel konu, güzel soundtrack ve alakasız pek çok gönderme kullanarak ilgiyi maksimize ediyorlardı.
One Tree Hill
gençlik dizisi diye başlayıp senaryosunu kuvvetlendirerek tutunabildi. Çapraz ilişkiler, aile sorunları, olmayan baba figürü falan klişeden ölmesine rağmen şaşırtma unsurunu ve karakterlerin derinliklerini her sezon daha da iyi kullanarak sevdirdi kendini ki bu kadar tırt bi konuya rağmen 6. sezona başlamasını başka şekilde açıklayamayız.
Dawson's Creek
'i anlatmaya gerek yok. Tam bir gençlik dizisi idi. Gençleri al, ilişkilerini tanımla, ahlaki pusulayı boz, sal çayıra takılsınlar şeklinde özetlenebilecek formatı ile oldukça güzel idare etti, ama yüzeysellik had safhada idi onda da...

Burda -bestseller olmasını anlayamadığım- roman uyarlaması dizimiz Gossip Girl'e dönelim.
The OC'den şatafatlı yaşamlar, güzel soundtrack ve hoş göndermeleri alalım. One Tree Hill'den karakter ve senaryo kısmı diyebiliriz -ki romandan uyarlanmış olması ekstra artıdır bu hususta- ve Dawson's Creek'ten de insanı mutlu eden "gençlik, heyooo coşku doluyuz" kısmını ekledik mi elimizde mükemmel karışım bulunuyor.

Artı Chuck Bass diye bi karakter var bu dizide ki bu kadar muazzam bir şerefsiz tanımı yoktur ne yunan mitolojisinde ne rus edebiyatında.

Bu arada belirteyim, diziden Gossip Girl olayını çıkarın, dizide nerdeyse hiç bi' şey değişmez. "Dedikoducu kız ne be izlemem ben bunu" demeyin diye şeyediyorum. Ya da izlemezseniz izlemeyin, bana ne be...

You know you don't even like me
XOXO, Homo Boy


[ gossipgirl izleyen ve tıpkı onun gibi blog tutan bir erkek olarak diziye uygun bitireyim dedim postu dgjaslkgşlkfşksahbg. ]

20 Eylül 2008

Rick Wright

"and i am not frigtened of dying, any time will do, i don't mind. why should i be frightened of dying? there's no reason for it, you've gotta go sometime."

"i never said i was frightened of dying."

Metallica konserini izledikten sonra "Pink Floyd birleşmezse tekrardan, izleyeceğim en iyi konser budur" diye düşünmüştüm. Malesef öyle olacağı kesinleşti.
70lerin en karizmatik adamı, en yakışıklı adamı da öldü ya, rahatsız oluyor insan...

16 Eylül 2008

Mont ve Gülümseme İlişkisi


- abi M. ayrıldı benden
- iyi misin bari?
- bilmem, iyi gibiyim
- sıç!
- hö??

- montla sıç!!

- sfjaşflkas allah belanı versin daha az önce ilk kez güldüm dediydim...
- ehehe
- dur bunu da yazayım ben...

Kader

Az önce bi anlık sinirle "haysiyetsiz orospu evladı, piç" yazıcaktım sözlükte kader başlığına. Yazdım kader diye, açıldı sayfa. Bi başlığı açınca okurum sıkılana kadar genelde. 7. entariyi okudum, 26 saattir gülmeyen yüzümde ilk kez tebessüm oluştu.

kader okunmamis bir kitap gibidir.herkesin kendi kitabi vardir.herbir yeni sayfada ne olcak belli degildir.hayatin gidisi o sayfalarda yazilidir.bu kitapların tek yazari vardir ondan baskasi bilmez hikayenizi.
(butcher x, 11.08.2001 02:19)

Allah seni bildiği gibi yapsın! Bu ne hacı ilkokul kompozisyonu tadında...

----

Teşekkürler kenka farkında olmasanda beni gülümsettiğin için.
..ve bu kadar dandik yazdığın için =)
Ciddiyim.

15 Eylül 2008

sıfır

Tut ki dağa tırmanıyorsun, zirvedesin nerdeyse. Düşmenin iyi yanı olur mu?
Tekrar tırmanabilecek olmanın heyecanı dışında, yıllardır zaten tırmanıyor olduğun dışında, istediğin zaman tırmanmayı bırakamama zorunluluğu dışında iyimser bakabileceğin bir yanı var mı yere inmenin? Bu saydıklarım değer mi peki düşmeye? Kime sorsan değmez derler ama ayakların tekrar yere basınca bunların kıymetini bilmeye başlıyorsun, zorunda kalıyorsun bir bakıma.

Kendi isteğimle indikten sonra, hiç bir yükseklik yetmedi 3 sene boyunca. Severek tırmanmaya başladığımda ise kontrol edemediğim engeller oluştu. Farkettim ki aynı dağa ters yamaçtan tırmanıyormuşum ve zirvedeki o güzel manzarayı görebilmek gene benim elimdeymiş.

"Benim yerim burası" dedim. "Yolum burada, kafam burda rahat" diye düşündüm. Tam da bunları düşünürken elim mi kaydı biri beni itti mi bilmiyorum, düşmeye başladım. Belki o dağ yıkıldı olduğu gibi. Tam 8 saat boyunca düştüm. Anlamadım nolduğunu, sadece düştüm. Ben düşerken dağ da eridi benimle. Ayaklarım tekrar yere basınca farkettim, farketmek zorunda kaldım. Sıfırdım, zemideydim ama az önce tüm görkemiyle üzerinde olduğum yamaçlar da çökmüş, ayaklarımın altındaki toprağın parçası olmuş, adeta hiç varolmamışcasına rüzgara karışmıştı.

Sıfır olmak böyle bi' şey. İyimser olmak zorundasın.

Ama sormak zorundayım:
"Dağın varolmamasının sonucu iyi olabilir mi?"

---

ilk ve son kez, hoşçakal

14 Eylül 2008

Paralimpics


Hem halime şükrediyorum, hem hayranlıkla izliyorum.

Üzerine söylenecek çok şey var aslında ama ahkam kesmek ukalalık gibi geliyor.
Resimler zaten yeterince çok konuşuyorlar.

Shaq

"735 gün sonra basketbolu bırakıyorum."

Shaq'in değişik beyanatlarına alışık her basketbolsever ama iyice cozuttu. "732 değil, 733 değil, 734 değil. 735 gün sonra basketbolu bırakıyorum"

Koca oğlan olmayınca nba'in büyük bir renk kaybedeceği kesin. Bu ligden ne pivotlar geçti. Hakeem, Ewing, Robinson var benim basketbolu bırakışlarını hatırladıklarım. Shaq'in eksikliğinin daha büyük olabileceğinin söylemek için kahin olmaya gerek yok.


Bu adamın şovları dışında ne kadar özel olduğunu anlayabilmek için rakamlarına bakmak oldukça tatmin edici bir tabloyu görmemizi sağlar. 23 sayı, 13.5 rebo, 3.5 blok ortalamasını rookie sezonunda yapmış, kariyer ortalamaları 25 sayı, 11,5 rebo, 2,7 asist, 2,4 blok olan bir adam. Kariyer saha içi isabet yüzdesi %58 olan bir adam. 2 farklı takımla 4 şampiyonluk yaşamış toplamadığı kişisel başarı kalmamış bir adam.

Magic, Heat, Suns formaları giymiş olsa da benim gözümde her daim Lakerdır bizim koca oğlan...

Özlemişim be. Dur bi ödemeli yapayım da arasın beni ibiş....

Kullanılmış Bir Peçete Gibi Attın Beni


Yepisyeni fotoşop numarası öğrendim, buruşturulmuş kağıt tandansını çok beğendim. İlk kontrolu kendim yaptıktan sonra elimdeki 4 nüshadan ikisini eledim ve kararsızlıklar içindeyken sayın Sağlam'a danıştım ve pek sevgili abilerim ablalarım şu üstte bulunan varyasyonu seçtik. Bir Da Vinci'lik var resimde. Sanırım 3. hanfendinin Mona Lisa bakışından kaynaklanıyor...

Orjinal isim olarak 4 of 10 veya %40 koymayı düşünüyorum, haysiyetsizce...

13 Eylül 2008

Ike

Amerika yıllık kasırgasını bu sene erken yedi.
Uydudan çekilmiş fotosu şu yukardaki gibiymiş kendisinin.

Beklenenden 18 saat önce vurmuş kasırga, elektrikler yokmuş 2-3 hafta, Houston'da benzin kalmamış, New Orleans'da setlerden biri açık vermiş sel tehlikesi varmış vs vs...

Ne acaip şey şu tabiat be...

12 Eylül 2008

SO


2-3 hafta önce Can'ın bilgisayarından bi post yazayım demiştim. Konusu da "top ten @ serdar ortaç" olacak idi. Sonra noldu? Çağdaş geldi, muhabbet ettik falan yarım kaldı post bıraktım bende öyle. Sonra bugun Erdem'in top5 muhabbetini görünce yarım kalan yazım geldi aklıma. İşin ilginci yolda gelirken de böyle eski sevgili listesi gibi bi' şey yapmak geçmişti aklımdan ama sonra hatırlamadığım bi sebepten ötürü vazcaymıştım.
Her neyse konuyu gene şahane dağıttım. Serdar Ortaç karşimden bahsetmek istiyorum bugun ama kendisine paragraflar, kitaplar, ciltler yetersiz kalacağı için sadece yaza damgasını vuran Şeytan isimli şarkıdan bahsedeceğim sevgili dostlar.

Şarkımız, hepimizin beynini kemiren "hayağat beni neden yoruyosun?" sorusuyla açılıyor.
Ya Serdar bi sktir git yea. Hayatın nesi seni yoruyor be. Götüm gibi şarkılarla dünyanın parasını kazanıyosun, kliplerinde konserlerinde oynayan taşoz kızlara bakıp "serdar bunlara tıklıyo mu aceba ehü ehü" diye pis muhabbetini biz yapıyoruz. Hayat beni yoruyor lan. 1.70 boyunla yemediğin bok kalmadı ben burda hala blog yazıyorum.

Sonra insanların sözlerini anlayamadığı kısım geliyor. Hani Serdar'ın " ..ze ..ze" diyip yere çökme dansı yaptığı yer. Sözleri oldukça ilginçmiş okuyunca şaşırdım diyeyim...

nasip olsun en güzel aşktan bize
adımız birer hastaya çıktı mı yüze bakan yok.
sanıyorlar diz çöker aşk önümüze
bu zamanlar fazla gezenlere vize veren yok.

hayat beni neden,yoruyorsun,
madem çok günah, oyunu sen bozuyorsun.
sebebi çok...

"en güzel aşk" bir pizzaymış da pay ediliyormuş gibi bi izlenim yaratmış SO. Burda kendisini anlayamadığımı ama saygı duyduğumu belirteyim. "Birer hasta" kısmını da anlamadım ama "yüze bakan yok"ne demek anladım. Yani kimse bakmıyor bana anlamında. Yere çökme dansının malzemesini veren satır 3. "Diz çöker aşk önümüze" derken kendini aşk ile bütünleştirmiş SO yere çöküyor. Dahice... Fazla gezenlere vize verilmemesi saçma olmuş bence vize sistemi ile bu fazla gezme kontrol altına alınabilir ahahaha komik... Ulan Serdar gıcık olamadım sana bi ağız tadıyla be...

---

ödev:

hayat beni neden,yoruyorsun,
madem çok günah, oyunu sen bozuyorsun.
sebebi çok...
kısmını en net açıklayana dondurma ısmarlayacam...

not: Boyum 180, yeşil gözlüyüm, dazlak karizmasına sahibim...

10 Eylül 2008

Finish Him

See more gamer videos at PWN or DIE


Gece gece iyi güldürdü. Araklıyıverem hemen dedim...

9 Eylül 2008

Penguen ve Bulmacacı


Sir Michael Caine açıklanmış deniyor, Nolan'ın bir sonraki Batman'inin kötüleri The Riddler ve Penguin olacaymış. The Riddler zaten bas bas bağırıyordu nerdeyse "öbür filmde ben bela olacam" diye ama hatırladığım kadarıyla Chris Nolan "penguen'i asla kullanmayacam" tarzı bi açıklama yapmıştı. Gelen haberler beni (ben kimim?) yanıltır halde. Esasen penguen karakterini de sevmediğimden olmamasına çok üzülmezdim ama oynayacak adamın (dedikodular doğru ise) Philip Seymour Hoffman olduğunu öğrenince helecanlandım. The Riddler için zaten Johnny Depp beyefendi zikredilmiş ve Heath Ledger sonrası olur oyu almıştı... Neyse işte böyle...

"Depp ve Hoffman
muazzam oyuncular böyle bir proje için" diyerek bitiriyorum..

7 Eylül 2008

Slow lan! No fast nooo....


Cumartesi günümün özeti budur.
Zor geliyor anlatmak, hızlıca özetliyorum: Çok yoruldum, Ensem ve suratım kıpkırmızı oldu [canım yanıyor hatta], bacaklarım tutmayacak hale geldiler.
Ama dolu dolu, eğlenceli bir gündü. Bu fırsatı sağlayan -başta nilipek olmak üzere- tüm Hülagü ailesine teşekkür ederim. Resimdeki "X Factor Levent" kılıklı Oleg isimli arkadaşa da teşekkür ediyorum, gün boyu gerçekten hızdan korkmamı sağladığı için...

4 Eylül 2008

Yvonne Strahovski


Başlı başına Chuck izleme sebebi.
Biraz Julie Stiles'ı andırıyor, biraz Portia Di Rossi'nin gençliğini.
Güzel kadın çok var ama bunun başka bir havası mevcut çözemediğim. Sarışınları sevmememe rağmen ağzım açık izliyorum kendisini ve gülüşünü...

----

ps: Dizide nasıl göründüğünü bilmeyenler için kıyak olsun bu da..

Luzumsuzsa Söndür

Bu arsenikli su muhabbetinden sonra annem yemeği, çayı falan da damacanadan yapmaya başlayınca günde 1.5 damacana biter oldu, sinirlerim kalktı. Gerçi öyle olmasa millet çeşmelere abanacaktı gene, barajlarda su kalmadı diye su kesintisi olacaktı. Böyle bi durumda suların kesilmesi daha kötü olan gibi duruyor. Keşke arsenik muhabbeti olmasa da çeşme suyu da kullanabilse ama halkımız bilinçli olduğu için tasarruflu kullanılsa ve kesinti olmasa. Sosyal mesajlarımızı da döşedikten sonra reklamlarımıza geçebiliriz.

Denver Water denen kuruluş (üstün zekam ile denver'ın su şebekesi olduğu sonucunu çıkardım) böyle reklamlar yapmış. Adamlar Guerilla olayını güzel kavramışlar. Biz de hala bi damla su çöle düşer ardından her yer yeşillenir. "Su candır su hayattır" konulu sıkıcı reklamlarla insanların uyuması sağlanıyor. Aman banane be...

Aynı mantıkla elektrik tasarrufunu şeyeden Eskom'un reklamı bu üstteki de. Mesajı daha net nasıl anlatıbilirler ki?

Shit Happened

Evet geldik o malum şarkıya arkadaşlar. Haysiyetsiz anketimin daha 11 günü olmasına rağmen 130 oy alınca artık yeter dedim. Oy kullanan siz şerefsizlerin üçte biri bu blogdan "bi bok olmaz" dediği için öncelikle hepinizin allah cezasını versin.
"Yok len bu blogdan bi bok olur bence" diyen %26lık kısma özel teşekkürlerimi sunuyorum, beni sizler varettiniz.

Ne anlama geldiğini bilmeden "öyle deme iyi kızlar yea" şıkkını işaretleyen 22 kişi [%17] beni özel olarak dinlesin. Gördüğüm kadarıyla sizin durumunuz en fenası. Şifa diliyorum.

Aslında yeni anket koyma fikri ile kaldırdım bu anketi ama sonra diğerinden de vazgeçtiğim için böyle bi bahane uydurmak zorunda kaldım. Her ne ise tam sonuçlar aşşağıda bulunmaktadır. Cümleten esen kalın...

Bi bok olur: 34 [%26]
Bi bok olmaz: 45 [%35]
Bok olur: 27 [%21]
Öyle deme iyi kızlar yea: 22 [%17]

Sen De Yalanmışın Be Justin...

VAY BE!.. Bi insanın dünyasını yıkmak ne kolaymış. Umutlarım, hayallerim vardı lan. Mutlu musun şimdi ha? Mutlu musun??!?


3 Eylül 2008

Absolut IV

-ohş..

Serinin sansüre takılan tek eseri bu. Ben pek sansurluk bi' şey de görmedim özellikle şunun ve şunun yanında...

---

absolut I
absolut II
absolut III

Mitalika - deth megnetik


Aferim lan.
Bak iki güzel şarkı yaptınız unuttum bile o bi önceki rezalet albümünüz neydi? Aziz Yıldırım mı Angel'mı öyle bi' şey..
Adam gibi çalın şöyle canımı yiyin ya... Kapağınızı da beğenmiştim zaten. Oh be moralim yükseldi resmen...

Şımarmayın hemen çarpmayayım ağzınıza, bi konsere daha gelin de görelim...

--

"Ahanza neden bahsediyor bu ibiş yea?" diyenler için torrent size. Paşa paşa indirenzi...

Zeitgeist


Ignorance is bliss ne güzel laftır.
Resmen canın sıkıldı, kendimi değersiz ve boş hissettim bu film/belgeselden sonra. Söylenmiş tüm yalanları abondane olmayalım diye yavaş yavaş sakin sakin anlatıyor gibi gözüküyor ama yediğim tokadın şiddetiyle 5 saat uyuyup, uyandım. Resmen kimyamı değiştirdi bu döküman.

3 bölüm, 3 az çok herkesin bildiği hikaye.
Part I: The greatest story ever told çok eğlenceli ve şaşırtıcı.
Part II: All the world's a stage hırsın, kontrolun, sebep sonuç ilişkisinde harcananların hikayesi.
Part III: Don't mind the men behind the curtain filmin esas olayı. Can sıkıcı kısmı da bu zaten. Film bittiği anda ağzımda kalan tadı tarif etmek istesem de yapamam ki yapmak istemiyorum. Gördüklerimin hepsini unutmak istiyorum. Yarın sabah tekrar pop kültürüne ruhumu teslim etmiş olarak gözlerimi açmak, ayakkabılarımı sevmekten, play station oynamaktan, interneti eğlence için sömürmekten zevk aldığım için vicdan azabı duymadığım bir güne uyanmak istiyorum.

Hakkaten "ignorance is bliss" diye boşuna dememişler, daha önce de farketmiştim ama bu kadar ağırı olmamıştı..

Seyredin bunu... Mutlaka seyredin...

---

Torrent
Web sitesi

Davulcu musun nesin?


Lan yıl 2008! Allah belanızı versin. Böyle bi iş kolu olabilir mi yea!

Uyancak olan zaten uyanır. İzmir, Karşıyaka lan burası!.. 10 kişiden 7si oruç tutmuyor zaten. Ne bok yemeye rahatsız ediyosun insanları saat 3.00'de bi tur 4.00de bi tur..

Valla kızgın yağı boşaltıcam 2. kattan aşşağı ritm bilmeyen kafana.. Bari davulu düzgün çal eşşoğlueşşek.. Sırf rahatsızlık yaa...

2 Eylül 2008

Prison Break s04 e01-02


Geçen hafta çıkan promo fotolarından 3-5 bi' şey tahmin ettikten sonra ilk iki bölümü izlemiş bulundum bugun. Aynı tas aynı hamam gibi gözüktü bana.

T-Bag çok arka planda kalacak gibi sezon açılışı itibariyle ama adam yaptı gene yapacağını. "Kadroyu geri topluyoruz beyler" kısmı zorlama olmuş. Yeni karakterlerin hepsini beğendim. Özellikle not düştüğüm Michael Rapaport, Linc ve Michael'dan sonra 3. önemli karakter gibi durmakta şu an zaten ismi de 3. sıradan yazılıyor. Brad Bellick son derece gereksiz olmuş şu sezon için. Whistler'ın sırları bütün sezon diziyi ayakta tutacak gibi... Sarah Tancredi ablamızı bi' kaç sahnede Melike'ye benzettim içim gitti. Diziden tüm anladığım budur benim...

Olmamış diyor 10 üzerinden yazzıklar olsun diye ekliyoruz sevgili Prison Break.
Bu lafımın üzerine seyretmem garip duruyor ama sanırım seyredicem devamını da... 3. sezondan daha iyi olur gibi umutlarım var..

dın tıkı tıkı dın dıın

1 Eylül 2008

Dexter - s03 Magazin Kapakları

[ Rolling Stone ]


[ New Yorker ]


[ Esquire ]


[ Wired ]

Ayrılık


Ayrıldıktan sonra değer verip
kendimi kepaze ettiğim
tüm eski sevgililerime gelsin

-----
müdüriyet

The Matrtits


Gaza gelip The Matix Triology'yi seyrettim iki gün içerisinde. Yapay zeka, distopya, mesih, kader kavramı, inanç, görev vs.. aklımda hiç bir şey kalmadı Monica'nın şu -son derece derili ve memeli- sahnesi dışında. 3 film 7 saat sürüyor, 35-40 saniyelik yer gitmiyor gözümün önünden. Adamlar bütün parayı CGI'ya basmışlar. Dövüş, patlama, araba kareograflarına da iyi sipali dökmüşler ama yanlış yapmışlar. Monica'ya aldığı paranın 3 katını basıp sahnelerini 2 katına çıkaracaksın, kıyafetleri de azcık daha transparan yapacaksın şerrefsizim iMDB top250'ye ilk 5ten girmezse.

Ulan mis gibi serinin içine etti resmen karı yaa.. Halbuse ben eskiden böyle miydim? Günlerce forumlardan çıkmaz, ne bulursam ruh hastası gibi okurdum. "Yok onun ismi ne anlama geliyor, yok bu şuna böyle hitap etti yunan mitolojisine gönderme var vs.." dünya kadar boş işle muhattap olurdum, şimdi bi lateks kıyafete ömrümü teslim ettim..

Son sözümü de söyleyim dürüstçe de inceldiği yerden kopsun. Böyle karı adama ne günah yazdırır be... Kafayı yedirtir. Evliliğin 7. senesinde hala çöp vergisini yatırmayı unuturum ben bunun dalgınlığından... Rabbim düşmanıma vermesin...
Related Posts with Thumbnails