30 Kasım 2008

Hat Trick Hero

Baros: 3 - 1: Hacettepe

----

Galatasaray'ın yenmesi güzel ama Hacettepe'nin gördüğü ilk kırmızı kart gerçekten rezalet.
Bir futbol sever olarak resmen utandım o kartın çıkışından. Faul olup olmadığı muallak bir pozisyondan sarı kart anlaşılabilir belki ama ikinci sarı kart hükümet düşürür. Hakemin kendisine 10 puan kazandıracak zorlukta bir penaltı kararı vermiş olmasına rağmen, gösterdiği kırmızı karttan dolayı 50 puanı kırılmalı.
Hacettepe'nin puanı yendi mi bilemiyorum ama kesinlikle hakkı yendi...


---

Mutsuzluk: Fenerbahçe gene derbi kazandı. Takım uçağı düşse, paf takımı çıkarsan Kadıköy'e gene derbi kaybetmeyecek bunlar... Tebrik ediyorum üzülerek.

Gambit


X-Men Origins: Wolverine filminden ilk resmi Gambit resmi çıktı nihayet. Josh Holloway'in "ulan Sawyer'ın aynısı zaten bu herifin karakteri" diyerek reddettiği role daha genco varyasyonu Taylor Kitsch'i getirerek doğru bir karar veril. Bu elemanço esasen manken falan taş gibi çocuk ama Gambit rolu için azcık tipini kaydırmışlar, pislik imaj vermişler...
Wolverine cephesinde enteresan bir haber yok. Hugh Jackman ayısı oynuyor onu gene.. Kafam gibi kol var adamda yea...

Wolverine'in gelmesinin ardından X-Men Origins: Magneto filmine başlanacak bu arada.
İki filmin de X3'den daha güzel olacağına eminim...

29 Kasım 2008

Doodle #2

Luciano Pavarotti


Marc Chagall


Vincent van Gogh

Metallicarmani


---
Bargains imprisoning me
All that i see
Absolute savings

What a great deal

What a great find

Look at these jeans

Damn i look sexy as hell

---

Uzaylı Fotoğrafları, Aysegulnazcan ve İzmir Ayazı




Aysegulnazcan hanfendinin çok çok çok eski makinesi (harbiden çok eski. manuel flaşlı fotoğrafların çekildiği vahşi batı'da şu anki dijital makineler gibi kalırdı bu bahsettiğim makine öyle hesaplayın) ile çekilmiş fotoğraflarımız bu yukarıdaki uzaylı şeyleri.

Fotoğraflar kıymetli benim için. Hem eski makine ile çekilmiş olma muhabetinden ötürü, hem de anısı var o günün. (speyşıl tensk tu hülagü, egeyn) Moralsiz günümde türlü ibişliklerle neşelendirmişti beni. Hatta psikolojik fıntırfeynlerini yapıp "evet ya aslında ben iyiyim yaa" dememi sağlamıştı... Aynı numarayı 3-4 kere yedirdi, daha ittiyatlı davranıcam bundan gayrı...

Kıyafetlerimizden belli olacağı üzere gayet yaz bir zamanda çekilmiştik fotoneyin. Kendisinin karanlık odaya girmesi taze olmuş o sebeple t-shirtlü fotoğrafları koyarken bloga, boynumda atkı var. Çok soğuk götüne kodumun atmosferi...

---

Nil'e de buradan sesleniyorum: Özledim seni ibibik. Gel bi görün...

27 Kasım 2008

Sakat #1


Kieron Dyer




Maikon Santos




Francesco Totti

Adriana II




Bana kalırsa açık ara dünyanın en güzel varlığı bu arkadaş. Güzel demek yeterli mi, bilemiyorum.
Hatta sunumu şöyle yapayım: Karşınızda Adriana Lima ve sinir bozucu güzelliği...

Allah sahibine bağışlamasın. Tutup kolundan "ya benimsin, ya kara toprağın" derim ben buna be...

Kız Dostu


Çok tanıdım bu adamlardan. Hiçbiri Meriç isminde değildi ama hepsi Meriç idi...
"Belki bi dönem ben de olmuşumdur Meriç" diyesim geliyor ama yok hiç olamadım böyle. Esasen Şebnem'e sormak lazım "hiç bi meriçliğimi hatırlıyon mu" diyerekten lakin kendisi net bir otorite olamıyor bu konuda malesef. [bana yeterince Meriç olma fırsatını vermediği için kınıyorum Şebnem'i]

Bana kız dostu diyen tüm arkadaşlarıma sesleniyorum burdan.
"Neyim kız dostu lan? Meriç bile olamıyorum... "

---

off the record:

üzüleceğin bi hareket yapma meltem.
haklısın maide, serhat'a o konuda ben de çok kırgınım...

26 Kasım 2008

Better


Bir Chinese Democracy postu daha.
Albümün üstünden zilyon kez geçtikten sonra rahatlıkla söylüyorum ki "Better" olmuş.
Solosuyla, Axl'ın kendine has sesinin daha arkadan, daha yorgun ve buruk gelmesiyle, kesik kesik riffleriyle, sözleriyle taptırdı kendine bu şarkı.

Özellikle -önüne kuru ekmek doğrayacak kadar sevmediğim- Axl efendiyi sırf şu şarkıya yaptığı vokal sebebiyle affedebilirim ha. Rockstar olmak böyle bi şey demek ki. Kızlar bunları neden seviyor şimdi anlıyorum...


4 verse birbirinden lezzetli. Şarkının nakaratından, introsundan, outrosundan falan hepsinden daha çok verselerini beğendim...
Sözler genel olarak havaya yazılmış gibi dursada klasik taktikdir, herkes bir şey bulabilir kendine...
3. verseün girişinde Axl'ın ağzından çıkan ilk kelimelerde yaşattığı hissiyat klasik Guns n' Roses anlarından biridir şahsi kanaatim...

the hardest part, this troubled heart
has never yet been through now,
to heal the scars that got their start
inside someone like you now,

but had i known or i'd been shown back
when i longed you'd take me,
to break the charge that brought me home...
that, all but would erase me

----

i never would not thought i could
no matter what you'd pay me
replay the part, you stole my heart
i should have known you're crazy

if all i knew was that with you
i'd want someone to save me
it'd be enough, but just my luck
i fell in love and baby...

-----

so bittersweet, this tragedy
wont ask for absolution,
this melody inside of me,
still searches for solution,

a twist of fate, the change of heart
kills my infatuation,
a broken heart provides the spark
for my determination.

-----

if i were you, i'd manage to
abhor the invitation
of promised love that can't keep up
with your adoration

just use your head, and in the end
you'll find your inspiration
to choose your steps and won't regret
this kind of aggravation

Tanju


- Ben neden koşmazdım biliyor musun? Yorulurdum abi ben...

Uyarı VIII


[Yazısız]

İki Kral


Ronaldo ve Kaka.
Tam isimleriyle Cristiano Ronaldo Dos Santos Aveiro ve Ricardo Izecson Dos Santos Leite Kaka

Geçen hafta oynanan Brezilya - Portekiz dostluk karşılaşmasında buluştu bu ikili.
Kaka 06-07 yılında ödülleri toplamıştı, 07-08 sezonu için Ronaldo toplamaya başladı %98 kalanları da alacak.

Bu kare arşivde bulunsun istedim. "2000lerin en büyük iki futbolcusu yanyana" şeklinde...
İkisi hakkında da daha kapsamlı yazılar yazmak gerek esasında.

Ne var lan?!


Tibet tilkisi. Dünyanın en cool hayvanı.
"Umrunda değil dünya, ben ekmeğime bakarım arkadaş" diyor adeta... Saygı duyuyorum...

25 Kasım 2008

Predator'ın Termal Kamerası


Sözde sözlük buluşmasından bir kare. Blogger buluşması bile sayılabilir şu haliyle...

Başlık hayzanki beyefendinin intellectual property'sidir. Telifi verelim de, sonra uğraşıyoruz...

Şimdi Reklamlar


Google demişken şunu da gösterem istedim.
Olayımızın adı "let me google that for you"
Ego tatmini mi dersin, aptal tembel işi mi dersin, ne dersin bilmiyorum. Bence eğlenceli. 3 dakikalığına...

Buyur burda yapılmışı var

Burda da sıfırı var

24 Kasım 2008

Doodle #1

Daha evvel 29 Ekim doodleını yazmıştım. Nah bu da 24 Kasım Öğretmenler Gününe özel Google.tr doodle'ı.
Amerikan versiyonu aşşağıda...


Bu vesileyle yeni bir seri başlatalım.

Doodle...


----

tiriviri: Google'ın arka planı siyah olsa idi yılda 3000mw elektrik tasarruf edilirmiş. Nasıl hesaplanmış bu? Siyah ekran 59, beyaz ekran 74 watt elektrik yiyor. Google günde 200.000.000 hit alıyor; her giren 10 saniye takılsa demişler; Yılda 3000 megawatt enerji sana....

Cesc


William Gallas (bildiğin kalas) aysının sonunda işe yaradı. Kendi vukuatları sonucunda haketmediği halde kolunda bulundurdupu kaptanlık pazubandı Fabregas'a geçti. Daha yeniyken D10s'un gelişiyle kaptanlığı Mascherano'ya vermesi, bu haber bal kaymak oldu.

İspanya'nın 10 numaralı formasını giymek, Arsenal gibi EPL'nin en iyi takımlarından birinin yıldızı olmak yetmiyormuş gibi kaptanlığı da aldı Cesc paşa... Çok anormal başarılar gibi gelmeyebilir diye belirteyim Francesc Fabregas 21 yaşında...

---

anektod: Normalde sırtına "Cesc" yazdıran bu kardeşimiz Arsenal formasında "Fabregas" yazdırır çünkü EPL'de yalnızca Güney Amerikalıların isim yerine nick kullanmasına izin veriliyormuş. Francesc yerine Cesc, nick değil kısaltma sayılmalı bence. İngilizler garip adamlar...

21 Kasım 2008

Lost Sezon Posterlerinden Karakter Tahlili

Lost paşazadenin geçen hafta 5. sezon posteri yayınlandı (5 sezon ne ara oldu be?) Bunun üzerine bir yazı yazmaktı amacım lakin posterler konusu daha ilginç geldi.
Her sene dizinin başlamasından 2-3 ay önce poster yayınlanır ve sanki o poster sezonun nasıl geçeceğinin sinyallerini verir gibi geliyor bana. Mesela 3. sezon posteri accaip hoşuma gittiği için ben 3. sezonun ilk bölümleri rezalet olmasına rağmen baştan sona ayı gibi zevkle izledim. Neyse şimdi napıyoruz? Sırayla sezon sezon posterlerimizi inceliyoruz.

season 1 - get lost

Bu dizi öncesi değil dizinin başlamasıyla ortaya çıkan bir poster. Birinci sezonun karakterleri mevcut görüldüğü üzre. Jack, Kate, Sawyer, Locke, Sayid, Hurley, Claire, Sun gibi hala ölmemiş karakterlerin yanında rahmetlilerden Boone, Shanon, Charlie, Jin, Michael da var. Ölmemiş ama diziyle alakası ne alemde bilmediğimiz Walt piçi de var. Hiç sevemedim şoparı... Tagline "Get Lost" zaten bütün sezon adına yaraşır şekilde olayların ne olduğunu anlamaya çalıştık. Cevap vermek yerine soruya boğdular milyonları.. Sezonun bomba bölümü beraber yayınlanan final bölümleri Exodus part I-II idi..

season 2 - everything happens for a reason

İkinci sezon komple ormanda koşturmayala geçtiği için uygun bir poster kendisi. Tagline "everything happens for a reason" ve John Locke'ın önlerde saf tutmasından anlaşılacağı üzere kendisinin ön plana geçtiği bir sezon olmuştu bu. Genel olarak Locke-Jack rekabeti üzerinden mantık ve inanç sorgulanmıştı bütün sezon. (ilk bölümün adı man of science, man of faith) Locke bütün sezon "herşeyin bi sebebi var, we are all connected" deyip kafamızı zigdi afedesin noldu sonunda? Neyse...
Ölümsüz 8 (jack, kate, sawyer, locke, sayid, hurley, claire, sun) ve rahmetliler Charlie, Jin, Shanon, Michael posterde dizili duruyorlar...

The other 48 days, The Long Con, Live Together Die Alone gibi bomba bölümlere sahip olmasında rağmen Two for the Road bence dizi tarihinin en güzel bölümleri arasındadır... 2. sezonun oscarı Two for the Road'a gidiyor...

season 3 - find yourself


3. sezonda kadroda değişiklikler oluyor. 2. sezonun gizli yıldızları Desmond, Benjamin Linus caste ekleniyor. 2. sezonda aktif olarak yer alan Ana Lucia ve Libby sezon ortasında diziye dahil olup yeni sezonu çıkaramadıklarından posterlerde yerlerini alamıyorlar ama Mr. Eko bir sezon daha dizide gözüküyor (kara duman kendisini sağa sola çarpana kadar elbette)
Saydığımız 3 elemanın dışında 4. sezon gazileri Charlie ve Jin'de var posterde. Ölümsüz 8 herzamanki gibi orada zaten..
İlk sezonki sorular, ikinci sezonki fikir teatileri geride kalıyor ve dizi değişim gösteriyor bu sezon. Locke ilk sezondan bile daha arka planda kalırken Jack, Sawyer, Benjamin ve Desmond sırtlıyor diziyi. Tagline "Find Yourself" gayet açık zaten... Sezon ortasında diziye daihl olan Juliet hanfendiyi seneye göreceğiz posterde.
Expose gibi anlamsız (ama sonu bomba) ve The Glass Ballerina gibi Lost tarihinin en kötü iki bölümünü içeren bu sezonun güzel bölümü deyince aklıma Charlie'nin kendini feda etmeye karar verdiği bölüm The Greatest Hits geliyor. Karşim Charlie... Jacob beyefendinin ortaya çıktığı The Man Behind the Curtain'e de mansiyon gitsin..

season 4 - the wait is over

4. sezon bariz en uyduruk postere sahip. "The Wait is Over" tagline'ı ile hani dizi başlıyor mu diyorlar, yoksa adadan kurtulacanız mı diyorlar bilemedim. Geçen sezonki castten Charlie ve Eko'yu çıkar Juliet'i ekle aha bu senenin kadrosu. Ölümsüz 8, Desmond, Benjamin, Juliet, Jin...
Bu senenin en güzel bölümünü tartışacak yoktur. s04 e05 The Constant her seyredenin dibini düşüren bir bölümdür. Zaten genel olarak Desmond üzerine yapılan kötü bölüm yok daha...
Bu sezon bi kaç zibidi daha katılıyor diziye, bazıları ölüyor bazıları gidiyor falan. 5. sezona sarkan 3 adet karakter var. Desmond sonrasi favorim Faraday, can sıkıcı çekik gözlü Miles ve güzel gözlü hoş kız Charlotte...

season 5 - destiny calls

Bu posteri beğendim ama dizinin tropik ada formatından tamamen çıktığını da açık açık gösteriyor artık. Lostpedia'dan baktığımız zaman öldüğü, adadan kurtulduğu veya adada olduğu bilinmeyen iki tane ana karakter var. Daniel Faraday ve Claire. Faraday en son botla adaya dönmeye çalışıyordu, Claire ise Jacob'un kabininde yayarken görülmüştü. Postere bakıyoruz, hoop Claire yok. Bir şey anlaşılması gerekir mi? Lost bu her boku yiyebilirler.
Kadroya bakıyoruz. Ölümsüz 8'den Claire eksik, Desmond ve Benjamin 2. sezondan beri diziyi domine ediyorlar zaten. Yancı karakterlerden Miles, Charlotte, Faraday ve Juliet yerlerini almışlar posterin sağında...

Adadakiler ve medeniyettekiler şeklinde ikiye böldüğümüz insanlarımızı görüyoruz. Desmond hikayeden sıyrıldı kurtuldu diye üzülmüştüm biraz ama tam olarak kurtulamamış sanırsam... Locke'un tekrar ön plana çıkacağı sezon budur 2. sezondan sonra. Adada Sawyer rakipsiz şekilde kral olacakken karada işler daha karışık. Jack'in bu sene uğraşması gereken adam Benjamin olacak belli ki... Tagline "Destiny Calls" için henüz bir şey diyemiyorum, sezon sonu mutlaka daha çok anlam kazanacaktır...

---

Lost başlamadan daha kapsamlı bi kaç yazı daha yazarım gibi geliyor ama yazmazsam da süpriz olmaz... Tembelli ömür boyu... Hade live together die alone cümleten....

Issız Adam ve Klişe Denizi


"Ben bu filmi izlemedim ama izleyecem" diyen duyarlı kişilere uyarı
:
Yazıda hayvanlar gibi spoiler vardır.

---

Bütün günü Buca'da geçirdikten sonra sınavdan çıkıp Konak'a giderek, ilk kez kışı hissettiren bir Perşembe gecesinde, izledim Issız Adam'ı. Zaten mental olarak yorgundum, fiziksel olarak yorgundum, hava kapalıydı ve 15 derece soğuyuşunu derece derece hissetmiştim. Son tokadı da filmin atıp hüngür hüngür ağlamam olağan senaryolar arasındaydı. Olmadı, olamadı.

Film hakkında yorum yapmak adına aklıma gelen sıfat değişik, ilginç oluyor.
Güzel demek istiyorum kafamdaki eleştiriler "ulan bu filme güzel diyeceksen biz neyiz?" der gibi turluyorlar kafamda. Onları kusayım öncelikle bu sırada sıfat bulurum belki başka...


Hikayenin her köşesi abartılı ama aynı hikaye o derece de yüzeysel işlenebilmiş. Karakterlerin sadece bir boyutunu görüyoruz ki o bile net değil esasen. Şöyle tarif edeyim. Bu Alper ve Ada'nın olayı ne? Alper şerefsiz ama çekici herif, Ada rahat ve kafa kız. Lakin karakterler 2 boyutlu maketler gibi duruyor filmden (daha doğrusu filmin etkisinden) çıktıktan sonra.

Biri 70lerin 45liklerini dinler, biri ikinci el kitap okur, analog makine kullanır.
Biri hayalini gerçekleştirmiş ve kendi restoranını açmış başarılı bir ahçı, diğeri sinema-tv dünyasındaki sömürüye gelemediğinden çocuk kıyafetleri tasarlıyan bir özgür ruh.
Bu kadar karakterlerin derinlikleri.

Abartı ve sığlık konusunda aklımda kalan iki sahneyi de belirtivereyim hemen.
Birincisi annenin geldiği yerlerde Alper paşanın bohem hayat tarzına yakıştıramadığı annesi daha doğrusu gerçek kökleri. Taşralısın lan işte ne bu kasıntı.
İkincisi de filmin başında gurme sahneleri. Tripler, tavırlar zannedersin Alper Paris'ten bildiriyor. Evler Ikea sponsorluğunda zaten ondan bahsetmedim bile.

Şarap içmekten siroz, seks yapmaktan, bel fıtığı olurum
ben bu hayatı yaşasam diyesi geliyor filmin ortasında. Sanki filmin ana konusu Alper'in aşkın içine düştükten sonra kaçması değil de bu bohem hayat tarzıymış gibi gelmeye başlıyor bir süre sonra gibi anlatılıyor. Alper neden Ada'yı bıraktı biri bana açıklasın gözünü seveyim (yönetmen orayı seyirciye bırakmış diyen ilk üç talihliye meşe odunu var)

Hikaye tırt. Bağlanmaktan çekinen adam aşkı buluyor, sebepsiz yere sktrediyor, kaybettiği şeyi 5 sene boyunca özlüyor en sonunda kavuşuyor veya kavuşamıyor sizin optimist / pesimist dengenize göre...
Avrupai bir fon arkada kayıp giderken, eski türk pop klasikleri eşliğinde erkeklerin kıskanacağı kadınların lanetleyeceği bir yaşam tarzı üzerinden bir kayıp aşk hikayesi anlatıyor bize Çağan Irmak...


Hakkını da vermek lazım sine-masal şeysini çok güzel başarıyor Çağan Irmak. Filmde inanılmaz kareler var, dialoglar, monologlar anlamlı ve güzel, karakterler ilginç evet, hayatlar ilginç evet ama hepsini karıştırınca bütün oluşturmuyor. Adeta filmde Alper'in yemek tarifi gibi. "Azcık şundan azcık bundan olmaz. Hardal ve sirke baskın tatlar. Koymadan önce bi kez daha düşünmek lazım."

Üstteki paragraflar boyu bahsettiğim o sirke ve hardalların tadı zaten. Arada önemli parçalar eksik sanki bazı baskınlıklardan. Ağzımda bir aşk hikayesi, daha doğrusu bir hikaye tadı değil bi ekşilik kaldı.

Gene aynı sahnede Alper'in bahsettiği nasıl başlarsan öyle devam eder (önce yemeği tadar mısın lütfen?) mantığı Çağan Irmak sineması için de geçerli. Babam ve Oğlum, Mustafa Hakkında Herşey'in tadı damağımdayken bu filmden zevk almayı becerebiliyorum. Hatta itiraf edebiliyorum; yönetmeni Çağan Irmak olmasa ben bu filme ana avrat dümdüz giderdim...

Herkesin hüngür hüngür gittik dediğine bakmayın. Ben bu filmde ağlamadım, ağlayacak sahne de bulamadım. Filmin notunu ağlatmasına göre vermiyoruz elbette. Dediğim gibi Babam ve Oğlum ve Mustafa Hakkında Herşey'in hatrına bu filme güzel bile diyebiliyorum... Onların ye ye bitmez kredisi var gözümde...

---

kapanış: Orada burada "herkes filmde kendinden bir parça buluyor" yorumları okuyorum.

Filmin başrolundeki Alper denen zırtapoz yeşil pörtlek gözlü, kıvırcık saçlı, kemikli surat hatlarına sahip, uzun cümleler kuran, geveze ibişin teki.. Ben kendimi gördüm deyince garipsenmesin...

Herif bana benziyor bu arada. Ben ne ona benzicem?...

18 Kasım 2008

Ara


Artislik yapmaya gerek yok ama bi iki arkadaş "niye yazmıyon?" deyü sorunca burdan şeyedeyim dedim sakın "ulan sanki milyonlar okuyor seni ibiş" demeyin... Öncelikli sebebi vize olmakla beraber 3-4 gündür alakasız kaldım buraya ve tahmini haftasonuna kadar da devam edeceğim böyle. Bi hafta sessizlik sonrası daha şevkle yazarım gibi geliyor...

En fenası diğer blogları takip edememek olacak, haftasonuna güzel yazı birikir hepsini toptan okurum diye düşündüm, hoşuma gitti...

Kısaca böyle. Öperim...

16 Kasım 2008

Scarlett


Aklıma geldi alakasız. Bu kadın zaman zaman dünyanın en güzel kadını gibi gözüküyor zaman zaman uzaylı gibi... Justin'e soracam bi' ara gerçekte nasılmış...

14 Kasım 2008

10


Karpatların Maradona'sı ve Güney Amerika'nın Hagi'si desem D10S'a haksızlık olur.
Maradona ve Karpatların Maradona'sı daha doğru...

13 Kasım 2008

Robbie


Bir adamın lakabı God olur mu? Robbie Fowler'a öyle seslenildi yıllarca.
Liverpool'dan giderken "Tanrı kop'u terketti" dendi, döndüğüne "Tanrı tekrar Anfield'da" başlıkları atıldı...

Golcülüğünden çok yaptıkları, karakteri ile adından bahsettirdi. Benim gözümde hiç bir zaman muazzam bir hücum oyuncusu olmadığı halde her zaman en sevdiğim adamlardan biri oldu... Duyarlı ama kırık bir abiydi Fowler. Bazen gol attıktan sonra formasını kaldırıp "support the 500 sacked dockers" (işten atılan 500 liman işçisini destekleyin) yazısını gösterirdi, bazense aut çizgisinden kokain çekiyor taklidi yapardı... (bu hareketi kendisine 3 maç ceza olarak girmiştir)

En güzel olayı sanırım gol sonrası santraya koşarken yere düşen hakemin üzerine çullanması ve bunu gören takım arkadaşlarının da gaza gelmesiyle hakemin altta kalanın canı çıksın tarzı bi durumda bırakması idi... Bu çocuğun da bu huyu kötüydü işte...

Keşke tekrardan dönse L'pool'a... Torres'in yanında oynasa topunu. Abilik yapsa takıma.

Dede Dede Olmadan

Aragones her zaman beyaz saçlı, ulan ayın ortası gelmedi maaş bitti mına koyım der gibi yere bakarak kafasını kaşıyan bi ihtiyar değildi. Evet, dede bir zamanlar gencoydu...

Saçlar İbrahim Erkal-Mustafa Sarıgül meleziymiş... Şimdi? Teeey tey.
Hey gidi Zapatones...

- Ben bişiy yapcaktım da ne yapcaktım? Neydi yea?
- Hocam dakka 60, 3-0 oldu bişi yapmıcak mısınız?
- Ha? Ne?! Söyle maldonadoya ısınsın.. Koş Maldo.

Kafein Testi



Az evvel bi arkadaşım gönderdi linki -teşşekürlerimi sunarım kendisine- hemen 7 milyar okuyucumla paylaşayım istedim (tsi bir dünya markası)

30 saniye içerisinde mouse tıklama sayınızdan günlük kafein durumunuzu veriyor site. Hesaplaması dandik olsa da insan buna bile hırs yapabiliyor. Eğlenceli bir şey..

3 kere oynadım kolum yoruldu bıraktım, çıkan sonuçlar nah şöyle:


Extremely High - Excessive Energy, Spastic

Insanely High - A vibrating crackhead

Near Death - Delusions of Godlike power


-----

edit: aynı arkadaş daha manyak bir link gönderdi postu yazdıktan sonra. Asıl buna bakın.

11 Kasım 2008

Mr President #2 (Benjamin de gelir)


- Zico ve Amokachi'yi unutumuşun ama aslan..

Nevermind


Nevermind'ın 17. yılında bulmuşlar aynı bebeği, atmışlar gene havuza.
Spencer Elden 17 yaşında. Bu sefer mayolu...

Nirvana demişken aklıma Dave Grohl geldi...

Hoşlanılan Kızın Ümit Besen'e Abi Demesi


Sözlükte öylesine gezerken gözüme çarptı, okurken anırdım resmen...

Ümit Besen bu trajediye bir şarkısıyla değinmiş. Severken Kardeş mi Olduk?
Sorunda burda zaten. Ümit Besen o kadar çok albüm, o kadar çok şarkı yapmış ki bahsetmediği konu kalmadı.
Hatırlarım bi' kaç sene evvel bi' sabah programına katılmıştı, programda kimin ne derdi varsa birebir o olayı anlatan bi şarkısından bahsetti Ümit Besen beyefendi... Ağzım açık izledim böyle...

Neyse sözleri şeyedeyim, daha iyi anlayacaksınız.

severken kardeş mi olduk

görür görmez sevdim seni
buldum dedim ben bendimi
bembeyaz bir gelinlikle
hayal edip durdum seni

utandım söyleyemedim
sevgimi hergün gizledim
bir gün anlatmak istedim
abi deyince vazgeçtim

aynı anadan mı doğduk
aynı babadan mı olduk
bana abi deyip durma
severken kardeş mi olduk

sen aşkımsın sen sevdiğim
hayl ettiğim tek eşim
beni abin gibi sevdin
keşke seni görmeseydim

olamazsın sen kardeşim
olamam ben senin abin
bana sevgilim de artık
seviyorum seni zalim

aynı anadan mı doğduk
aynı babadan mı olduk
bana abi deyip durma
severken kardeş mi olduk

---

Telifi verelim speed of sound eklemiş bunu sözlüğe.

Arda Turan


Arda Fenerbahçe maçında hakeme sktir dediği için büyük oyuncu değilmiş, olamazmış.
Büyük oyunculuk nasıl oluyor (ya da nasıl olmuyor) hakkında, çekinmeden altına imzamı atacağım, görüşleri için Levent'e bağlanıyoruz:

hakeme siktir çektiği için büyük oyuncu olamaz imiş. harry kewell fuck off dedi 2 maç önce büyük oyuncu değil di mi?
roberto carlos hacettepe maçından sonra hakeme ana avrat düz gitti büyük oyuncu olmuyor di mi? messi elle gol attı, maradona attı, zidane kafa göz dalıyor. gerard ın yaptıkları ortada lampard her maç fakof çekiyor. bunların hiç biri büyük oyuncu değil. değillerdi, olamazlardı. alakaya bak.

(x factor, 10.11.2008 11:07 ~ 11:08)

Levo Buca'dan bildirdi. Teşekkürler Levent.

Ya efendiler büyük futbolcu kolay yetişiyormuş gibi böyle kolayca harcayacaksanız ben çekiyorum sktiri size. 15 yıldır futbol izliyorum. Benim gördüğüm Yusuf Şimşek ve Sergen Yalçın ile beraber Türk futbolunun gelmiş geçmiş en yetenekli yerli oyuncusudur Arda Turan. (hatta Hagi, Okocha ve Anelka gibi yabancıları ve adam akıllı izleyemediğim Rıdvan, Prekazi gibi eskileri de ekleyerek TSL'nin gördüğü en yetenkli 10 futbolcudan biridir diyelim)
Maçta hakeme laf ettiği için harcayacaksanız bu yeteneği, ne futbolseversiniz, ne taraftarsınız siz. Olsa olsa Fenerbahçeli olabilirsiniz.. Mis gibi yenmişiniz işte hala ne bu bok atma çabası. Uğur Boral, Ali Bilgin falan benim takımımda olsa ben de üzülürdüm ama yapmayın gözünüzü seveyim... Yendik diye dalga geçin, eyvallah. Ama Arda'ya laf edenin kafasına sçarım...

Hacı Emmi N'aptın Yeaa!


Kovacevic'e dev bir oha çekiyorum.

İyi misin bilader? Nihat'a da pislik etmedin zamanında inşallah...

[Real Sociedad soyunma odasında neler oluyor? AZ SOONRA
]

Beckham [not Dave, the other, Posh one]


Vay anam Beckham Milan'a transfer oldu da tekrar milli takımda oynayacak vs... Yalan efendim. Tek sorumlusu nah bu yukarıdaki...
Benim böyle hoşşik karım olacak Pakistan'a, ne bileyim Togo'ya falan kaçarım heralde...

Adamı katil eder. Poza bak yea...

Beckham'da rahat mıdır, nedir?
Related Posts with Thumbnails