21 Kasım 2008

Issız Adam ve Klişe Denizi


"Ben bu filmi izlemedim ama izleyecem" diyen duyarlı kişilere uyarı
:
Yazıda hayvanlar gibi spoiler vardır.

---

Bütün günü Buca'da geçirdikten sonra sınavdan çıkıp Konak'a giderek, ilk kez kışı hissettiren bir Perşembe gecesinde, izledim Issız Adam'ı. Zaten mental olarak yorgundum, fiziksel olarak yorgundum, hava kapalıydı ve 15 derece soğuyuşunu derece derece hissetmiştim. Son tokadı da filmin atıp hüngür hüngür ağlamam olağan senaryolar arasındaydı. Olmadı, olamadı.

Film hakkında yorum yapmak adına aklıma gelen sıfat değişik, ilginç oluyor.
Güzel demek istiyorum kafamdaki eleştiriler "ulan bu filme güzel diyeceksen biz neyiz?" der gibi turluyorlar kafamda. Onları kusayım öncelikle bu sırada sıfat bulurum belki başka...


Hikayenin her köşesi abartılı ama aynı hikaye o derece de yüzeysel işlenebilmiş. Karakterlerin sadece bir boyutunu görüyoruz ki o bile net değil esasen. Şöyle tarif edeyim. Bu Alper ve Ada'nın olayı ne? Alper şerefsiz ama çekici herif, Ada rahat ve kafa kız. Lakin karakterler 2 boyutlu maketler gibi duruyor filmden (daha doğrusu filmin etkisinden) çıktıktan sonra.

Biri 70lerin 45liklerini dinler, biri ikinci el kitap okur, analog makine kullanır.
Biri hayalini gerçekleştirmiş ve kendi restoranını açmış başarılı bir ahçı, diğeri sinema-tv dünyasındaki sömürüye gelemediğinden çocuk kıyafetleri tasarlıyan bir özgür ruh.
Bu kadar karakterlerin derinlikleri.

Abartı ve sığlık konusunda aklımda kalan iki sahneyi de belirtivereyim hemen.
Birincisi annenin geldiği yerlerde Alper paşanın bohem hayat tarzına yakıştıramadığı annesi daha doğrusu gerçek kökleri. Taşralısın lan işte ne bu kasıntı.
İkincisi de filmin başında gurme sahneleri. Tripler, tavırlar zannedersin Alper Paris'ten bildiriyor. Evler Ikea sponsorluğunda zaten ondan bahsetmedim bile.

Şarap içmekten siroz, seks yapmaktan, bel fıtığı olurum
ben bu hayatı yaşasam diyesi geliyor filmin ortasında. Sanki filmin ana konusu Alper'in aşkın içine düştükten sonra kaçması değil de bu bohem hayat tarzıymış gibi gelmeye başlıyor bir süre sonra gibi anlatılıyor. Alper neden Ada'yı bıraktı biri bana açıklasın gözünü seveyim (yönetmen orayı seyirciye bırakmış diyen ilk üç talihliye meşe odunu var)

Hikaye tırt. Bağlanmaktan çekinen adam aşkı buluyor, sebepsiz yere sktrediyor, kaybettiği şeyi 5 sene boyunca özlüyor en sonunda kavuşuyor veya kavuşamıyor sizin optimist / pesimist dengenize göre...
Avrupai bir fon arkada kayıp giderken, eski türk pop klasikleri eşliğinde erkeklerin kıskanacağı kadınların lanetleyeceği bir yaşam tarzı üzerinden bir kayıp aşk hikayesi anlatıyor bize Çağan Irmak...


Hakkını da vermek lazım sine-masal şeysini çok güzel başarıyor Çağan Irmak. Filmde inanılmaz kareler var, dialoglar, monologlar anlamlı ve güzel, karakterler ilginç evet, hayatlar ilginç evet ama hepsini karıştırınca bütün oluşturmuyor. Adeta filmde Alper'in yemek tarifi gibi. "Azcık şundan azcık bundan olmaz. Hardal ve sirke baskın tatlar. Koymadan önce bi kez daha düşünmek lazım."

Üstteki paragraflar boyu bahsettiğim o sirke ve hardalların tadı zaten. Arada önemli parçalar eksik sanki bazı baskınlıklardan. Ağzımda bir aşk hikayesi, daha doğrusu bir hikaye tadı değil bi ekşilik kaldı.

Gene aynı sahnede Alper'in bahsettiği nasıl başlarsan öyle devam eder (önce yemeği tadar mısın lütfen?) mantığı Çağan Irmak sineması için de geçerli. Babam ve Oğlum, Mustafa Hakkında Herşey'in tadı damağımdayken bu filmden zevk almayı becerebiliyorum. Hatta itiraf edebiliyorum; yönetmeni Çağan Irmak olmasa ben bu filme ana avrat dümdüz giderdim...

Herkesin hüngür hüngür gittik dediğine bakmayın. Ben bu filmde ağlamadım, ağlayacak sahne de bulamadım. Filmin notunu ağlatmasına göre vermiyoruz elbette. Dediğim gibi Babam ve Oğlum ve Mustafa Hakkında Herşey'in hatrına bu filme güzel bile diyebiliyorum... Onların ye ye bitmez kredisi var gözümde...

---

kapanış: Orada burada "herkes filmde kendinden bir parça buluyor" yorumları okuyorum.

Filmin başrolundeki Alper denen zırtapoz yeşil pörtlek gözlü, kıvırcık saçlı, kemikli surat hatlarına sahip, uzun cümleler kuran, geveze ibişin teki.. Ben kendimi gördüm deyince garipsenmesin...

Herif bana benziyor bu arada. Ben ne ona benzicem?...

3 yorum:

strawberrypress dedi ki...

bence, alper'in adayla sorunu annesinin gelme noktasında başlayıp koptu abi. çünkü hayatın içine bu kadar giren kız tehlikelidir, bu adam aşık olmuş mu hiç, olmamış; hatta ve hatta bize çizilen karaktere bakılırsa sevginin s'si bile yok adamda. sonra aşık oluyor, yumruk yemiş gibi oluyor ve bir noktadan sonra kaldıramayacağını düşünüp pat diye sepetliyor. kararsızlığı uzundu zaten, kararı çok aniydi.

ben de çok ağlamak ve dağılmak umuduyla gittim ama ben de o havayı yakalayamayarak hayal kırıklığı yaşıyorum, fakat çağan ırmak hayvan gibi karakter gözlemlemiş, çözümlemeler yapmış belli ki, her çıkan "ay kız aynı bendiii... oha lan adam bana ne çok benziyor.." falan diyor. helal olsun.

veri dip not: ben de dedim aslında çıkarken. ada'nın bazı anlarında kendimi gördüm, ama bu hiç hoşuma gitmedi, kendimi sorguluyorum geldiğimden beri. böyle mi görünüyordum yani dışarıdan...

alt + 168 dedi ki...

ada tırt kız, alper özenti erkek...

gerekli alan dedi ki...

özenle aradım,buldum,okudum..yorumum da yoğğ aslında.

Related Posts with Thumbnails